T.C.
YARGITAY
22. HUKUK DAİRESİ
E. 2015/16029
K. 2017/15950
T. 4.7.2017
DAVA : Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen
kararın, temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz
talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ...
tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği
konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının iş sözleşmesinin işverence haksız
olarak feshedildiğini, alacak ve tazminatlarının ödenmediğini ileri sürerek,
kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, hafta tatili, fazla çalışma ücreti, ulusal
bayram genel tatil ücreti alacaklarının faizleriyle birlikte davalıdan
tahsilini istemiştir.
Davalının Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, dosya içeriği tanık beyanları ve bilirkişi raporu
doğrultusunda davanın reddine karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar, kanuni süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz
edilmiştir.
Gerekçe:
1-)Taraflar arasında davalı tarafından davacıya yapılan
ödemelerin mahsup edilmesinde, öncelik sırası hususunda uyuşmazlık
bulunmaktadır.
Türk Borçlar Kanunu'nun mahsubu düzenleyen 101. ve 102.
maddeleri çerçevesinde öncelikle muacceliyet ve temerrüt kavramlarının
açıklanmasını gerektirmektedir.
Muacceliyet, alacaklının borçludan borçlanılan edimi talep
ve dava edebilme yetkisidir. Borç muaccel olmadan borçlu temerrüdü söz konusu
olmaz.
Temerrüt, en kısa tanımıyla, alacaklı tarafından talep
edilebilir (muaccel) hale gelmiş bir borcun ifasındaki gecikmedir. Kural
olarak, bu tür (muaccel) bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarı ile temerrüde
düşer (BK. m. 101/1). Başka bir ifadeyle, temerrütten söz edilebilmesi için,
öncelikle muaccel bir borcun ve alacaklının o borca yönelik ihtarının bulunması
gerekir. Kural böyle olmakla birlikte, borçlunun temerrüde düşmesi için
alacaklının ihtarının gerekmediği bazı durumlar da vardır: Örneğin, ifa gününün
taraflarca birlikte kararlaştırıldığı (BK. m.101/2), borçlunun borcu ifa
etmeyeceğini bildirmiş olduğu veya hal ya da durumundan bu sonuca varılabildiği
(BK. m.107/1) durumlarda, temerrüdün gerçekleşmesi için alacaklının ihtarına
gerek yoktur.
Tek bir borç ilişkisinin söz konusu olduğu durumlarda,
borçlu para borcunun faiz ve masraflarını ödemede temerrüde düşmemişse yaptığı
kısmi ödemeyi anapara borcuna mahsup etme hakkına sahiptir. Ancak, para
borcunun bir kısmı için kefalet, rehin veya benzeri bir teminat verilmişse,
yapılan kısmi ödemenin teminatlı olan borca mahsubu istenemez. Bu durumda,
kısmi ödemenin teminatsız olan ya da teminatı daha az olan borca mahsubu
gerekir. Borçlu, faiz ve masrafları ödemede temerrüde düşmüşse yaptığı kısmi
ödeme öncelikle gecikmiş faiz ve masraf borçlarına mahsup edilecektir. Yargıtay
Hukuk Genel Kurulunun 27.09.2000 tarih ve 2000/12-1148 esas, 2000/1193 karar
sayılı ilamında da vurgulandığı üzere, Borçlar Kanunu'nun 84. maddesi
gereğince, ödemelerin öncelikle asıl alacaktan düşülebilmesi için, borçlunun
faiz ve masrafları ödemede gecikmemiş olması zorunludur. Gecikme ve alacaklının
iradesini açıklaması halinde, ödenen kısmın öncelikle faizden düşülmesi
gerekir. İcra takibi, ödemeye ihtirazi kayıt konulması irade açıklamasıdır.
Birden fazla borcu bulunan borçlunun yaptığı ödeme, ifa zamanında
beyan ettiği borca mahsup edilir. Borçlu, ödeme sırasında, yapılan ödemenin
hangi borca dair olduğunu beyan etmemiş veya alacaklının makbuzda belirttiği
borca derhal itirazda bulunmamışsa makbuzda belirtilen borca mahsup
edilmelidir.
Birden fazla para borcunun bulunduğu bir borç ilişkisinde,
borçlunun, yapılan kısmi ödemenin hangi borç için mahsup edildiğini
belirtmemesi, alacaklının da ödemenin hangi borca dair olduğunu makbuzda
göstermemesi durumunda, kısmi ödemenin hangi borca mahsup edileceği sorunu
Borçlar Kanunu'nun 102. maddesine göre çözümlenmelidir. Bu gibi durumlarda,
kısmi ödeme öncelikle muaccel olan borç için yapılmış sayılır. Ödeme zamanında
birden fazla borç muaccel hale gelmişse, ödeme ilk takibe konulan borca mahsup
edilir. Muaccel olan borçlardan hiçbiri takibe verilmemişse kısmi ödeme ifa
zamanı önce gelen borca mahsup edilmiş sayılır. Borçların ifa zamanları
(vadeleri) aynı günde gelmişse yapılan kısmi ödeme borçların miktarlarıyla
orantılı olarak mahsup edilir. Borçlardan hiçbirinin ifa zamanı gelmemişse,
kısmi ödeme alacaklı için güvencesi en az olan borca mahsup edilmiş sayılır.
İş sözleşmesinden doğan para borçlarının kısmi ifasında,
mahsubun ne şekilde yapılacağı ile ilgili 4857 Sayılı İş Kanunu'nda özel bir
düzenleme bulunmadığından, Borçlar Kanunu'nun genel hükümleri kapsamında sorun
çözümlenmektedir. İşçinin işverenden bir alacağının, örneğin sadece kıdem
tazminatı alacağının bulunduğu durumlarda, kısmi ödeme sebebiyle mahsup işlemi
Borçlar Kanunu'nun 100. maddesi çerçevesinde yapılacaktır. Dairemiz
uygulamasına göre, temerrüde düşmüş olan işverenin yaptığı kısmi ödeme işçinin
bu hususta beyanda bulunup bulunmadığına bakılmaksızın öncelikle faiz ve
masraflara mahsup edilmelidir.
Borcun taksitle ödenmesi konusunda yapılan anlaşma aksi
öngörülmemişse, kural olarak, işçinin faiz talebinden vazgeçtiğini kapsar.
Ancak, bu sonuç işverenin taksit anlaşmasına uygun hareket etmesine bağlıdır.
İşverenin taksitlerden birini zamanında ödememesi halinde, işçinin faizle
ilgili feragati geçersiz hale gelir ve sadece ödenmeyen taksit için değil, tüm
alacak için faiz talep hakkı doğacaktır. Bu durumda ödenmiş olan önceki
taksitlerin öncelikle faiz ve masraflara mahsubu gerekecektir. Kuşkusuz taksit
sözleşmesinin işçinin serbest iradesi ile meydana gelmesi gerekir.
İşçinin birden fazla alacağının söz konusu olması halinde,
yapılan kısmi ödemenin hangi alacağa dair olduğu işveren tarafından ödeme
sırasında belirtilmemiş ve işçi tarafından da bu husus makbuzda gösterilmemiş
ise, mahsup işlemi Borçlar Kanunu'nun 86. maddesine göre yapılacaktır. İş
Kanununda işçinin sözleşme ve kanundan doğan alacaklarının muacceliyet ve vade
zamanları konusunda değişik hükümler öngörülmüştür.
4857 Sayılı Kanun'a göre ücret en geç ayda bir ödenir
(m.32/5). İş Hukuku Mevzuatımızda Basın İş Kanunu'nun 14. maddesi hariç,
ücretin peşin ödeneceğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu sebeple ücret,
çalışılan ayı takip eden aybaşında muaccel hale gelmektedir. Fazla mesai, hafta
tatili ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinin muacceliyet tarihleri
normal aylık ücret gibidir. İşçinin ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin
ücreti sözleşmenin feshi ile muaccel hale gelir.
Mülga 1475 Sayılı İş Kanunu'nun 14 ve 4857 Sayılı Kanun'un
120. maddesi uyarınca, işveren kıdem tazminatı borcu bakımından iş
sözleşmesinin feshedildiği tarihte temerrüde düşer. Yukarıda belirtilen diğer
tazminat ve alacaklar bakımından ise, tarafların sözleşme ile
kararlaştırdıkları ödeme zamanı ya da işçi tarafından gönderilecek ihtarnamede belirtilen
ödeme günü itibariyle işverenin temerrüdü gerçekleşir.
Somut olayda davacının çalışma süresi içer isinde 30.06.2010 ve
iş sözleşmesi feshedilmesi ile 18.05.2011 tarihlerinde ödemeler yapıldığı
ancak ödemelerin neye karşılık yapıldığı belirtilmeden toplam tutar olarak
yazılmıştır. Bilirkişi yapılan ödemeler için, öncelikle; kıdem tazminatı ve
ihbar tazminatından mahsup ederek hesaplama yaptığı, yapılan hesaplamaya göre
ödenmeyen bakiye kısım olduğu anlaşılmakla mahkemece bu miktara dair herhangi bir
hüküm kurulmadığı görülmüştür. Yine hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre;
davacının fazla mesai, hafta tatili ve ulusal bayram genel tatil alacaklarının
zamanaşımına uğraması ayrıca yine hesaplanan miktarlardan %50 indirim
uygulanması sebebi ile bakiye alacak kalmadığı kabul edilmiştir.
Davalı ve davacı taraf yapılan bu ödemelerin başka bir
alacağa karşılık olarak yapıldığını iddia etmediğine göre, anılan alacaklara
dair yapılan tüm ödemelerin hüküm altına alınan alacaklardan, yukarıdaki
ilkeler çerçevesinde mahsubu gereklidir. Eksik inceleme ile yazılı şekilde
karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
2-)Taraflar arasındaki uyuşmazlık, fazla çalışma, hafta
tatili ve genel tatil ücreti yönünden yapılan indirim oranının fahiş olup
olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Fazla çalışmaların uzun bir süre için hesaplanması ve
miktarın yüksek çıkması halinde Yargıtay'ca hakkaniyet indirimi yapılması
gerektiği istikrarlı uygulama halini almıştır. Ancak fazla çalışmanın tanık
anlatımları yerine yazılı belgelere ve işveren kayıtlarına dayanması durumunda
böyle bir indirime gidilmemektedir. Yapılacak indirim, işçinin çalışma şekline
ve işin düzenlenmesine ve hesaplanan fazla çalışma miktarına göre takdir
edilmelidir. Hakkın özünü ortadan kaldıracak oranda bir indirime
gidilmemelidir.
Somut olayda, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram
ve genel tatil ücretleri tanık beyanlarına göre hesaplanmış olup hükmedilen
alacak miktarları gözetilerek makul oranda (daha düşük) hakkaniyet indirimi
yapılması gerekirken bu husus dikkate alınmadan fazla çalışma ücreti ile ulusal
bayram ve genel tatil ücreti alacağı yönünden %50 oranında indirime gidilmesi
hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarda yazılı sebeplerden
BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istemi halinde ilgilisine iadesine, 04.07.2017
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder