EŞLERDEN BİRİNİN ÖLÜMÜ HALİNDE
MAL REJİMİNİN TASFİYESİ DAVASI
Mal rejiminin sona erme nedenlerinden birisi de eşlerden
birinin ölümüdür ( TMK m. 225/1). Bu durumda sağ kalan eş, ölen eşin
mirasçılarına karşı mal rejiminin tasfiyesi davasını yöneltebileceği gibi, ölen
eşin mirasçıları da bu davayı sağ kalan eşe yöneltebilirler.
Sağ kalan eşin, mirasçılık sıfatının olup, olmadığı bu
davanın açılması için önem arz etmez. Yani mirasın reddi gibi bir sebeple,
mirasçılık sıfatı bulunmayan sağ kalan eş de, bu davayı açabilir.
Bu davalarda, zamanaşımı süresi 10 yıldır.
Bu davalarda,
mirasçılar açısından ihtiyari dava arkadaşlığı mevcuttur. Zira mal rejimi
tasfiyesi davaları ayni davalar değildir. Yani, dava konusu bir ayın değil
paradır. Mirasçılar terekenin para borçlarından dolayı müteselsilen sorumludur.
Yani terekeden alacaklı bir kimse, alacağını mirasçılardan herhangi birine
yöneltebilir. Ancak, tüm mirasçıların, terekenin borçlarından miras payı
oranlarında sorumlu olmaları ve yargılamanın sağlıklı ilerleyebilmesi
açısından, kendisine dava yöneltilmeyen mirasçı(lar), kendisine dava yöneltilen
diğer mirasçı(lar) yanında fer’i müdahil olarak davaya katılabileceği gibi,
kendisine dava yöneltilen mirasçı(lar), davanın diğer mirasçı(lara)ya ihbarını
da talep edebilirler. Burada karşı davaya ilişkin halleri saklı tutmaktayız.
Zira kendisine sağ kalan eş tarafından mal rejiminin tasfiyesi davası
yöneltilen mirasçı, sağ kalan eşe karşı, karşı dava açabilir.
Bu davalarda görevli
mahkeme aile mahkemesidir. Aile Mahkemesi olmayan yerlerde bu davalara,
HSYK tarafından belirlenen Asliye Hukuk Mahkemeleri, “Aile Mahkemesi” sıfatı
ile bakar.
Bu davalarda yetkili
mahkeme, ölen eşin son yerleşim yeri mahkemesidir( TMK m. 214/1 -1). Bu
yetki kesindir[1].
Bu nedenle Mahkeme yetkili olup olmadığını resen dikkate alacağı gibi taraflar
da yargılamanın her aşamasında yetki itirazında bulunabilirler. Zira yetkinin
kesin olduğu hallerde, yetki bir dava koşuludur(HMK m.114/1 – ç).
Mal rejiminin, eşlerden birinin ölümü ile sona ermesi
halinde terekenin tasfiyesi de ancak mal rejimin tasfiyesinden sonra mümkündür[2]. Zira
mal rejiminden kaynaklanan borç aynı zamanda terekenin de borcudur ve terekenin,
bu borç ödenmeden tasfiyesi düşünülemez[3].
Sağ kalan eş ve ölen eşin mirasçıları, eşler arasında yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi geçerli ise; diğer eşe ait artık
değerin yarısı üzerinde hak sahibidir. Alacaklar takas edilir. Alacakların
takası sonucunda hak sahibi olma sağ eşin ya da ölen eşin alacağının miktarına
göre farklılık gösterir[4]. Sağ
kalan eşin katılma alacağı, ölen eşten fazla ise, ölen eşin mirasçıları sağ eşe
ödeme yapmak durumunda kalır[5]. Bu
durumun tam tersi yani sağ kalan eşin, ölen eşin mirasçılarına da ödeme yapması
söz konusu olabilir.
Bu davada, eşler arasında yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi söz konusu ise davacı mal
rejiminin tasfiyesi sırasında alacağa ilişkin olmak üzere iki talepte
bulunabilir: Katılma Alacağı talebi ve Değer Artış Payı talebi.
Eğer ki
evlilik 01.01.2002
tarihinden önce gerçekleşmişse, eşlerin 01.01.2003 tarihine kadar herhangi bir mal
rejimi belirleyip belirlemediklerine ya da rejimin başlangıcını evlenme
tarihine kadar çekip çekmediklerine göre değişmek üzere bu davalarda katkı payı
alacağı talebinde de bulunulabilir. Bu talep mal ayrılığı rejimine ilişkin bir taleptir. Edinilmiş mallara katılma rejiminde, böyle bir talepte bulunulamaz. Eğer ki bulunur ise, hakimin yanlışlığı düzeltmesi ve bu talebi değer artış payı alacağı talebi olarak değerlendirmesi gerekmektedir.
Katılma alacağı:
Mal rejimi tasfiyesi sonunda bir artık değer kalırsa kural olarak her eş veya
mirasçı, diğer eşe ait artık değeri eşit olarak paylaşır. Paylaşıma konu olan
miktar da o eşin katılma alacağını oluşturur.
Değer artış payı
alacağı: Bir eşin, diğer eşe ait her türlü malın edinilmesine,
iyileştirilmesine veya korunmasına, hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın
yaptığı katkıdan doğan alacaktır.
Mal rejimi tasfiye
edilirken, kural olarak, malların sürüm değeri dikkate alınır (TMK m. 232).
Sürüm değer, uygulamada piyasa değeri ya da rayiç değer olarak da
adlandırılmaktadır. Sürüm değeri, dava konusu
malın tasfiye esnasındaki durumuna göre özel bir yarım yapılmakla birlikte, Yargıtay
tarafından, kural olarak, karar tarihine en yakın değer olarak belirtilmektedir.
Tarımsal işletmelerde ise TMK m. 233’te sıralı koşulların
oluşması durumunda, tarımsal işletmenin gelir değeri dikkate alınacaktır.
Davacı ayrıca, her bir
talebi bakımından dava tarihinden itibaren yasal faiz talebinde bulunabilir.
Davacının dilekçesinde faizi talep ettiğini belirtilmesi yeterlidir. Faiz türünün
belirtilmemesi önem taşımaz. Zira hakim, Türk Hukukunu resen uygular(HMK m. 3).
Dava dilekçesinde faiz talep edilmez ise ıslah ile birlikte faiz talep edilemez.
Dava dilekçesinde faiz talep edilmiş ise, ıslaha kadar olan kısım bakımından dava
tarihinden, ıslah edilen miktar bakımından ise ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülebiliyorken artık Yargıtay'ın güncel kararları ile bu durum değişmiş olup, dava dilekçesinde faiz talep edilmesi yeterli görülmekte, ıslah dilekçesinde faiz talep edilmese dahi ıslah ile davaya dahil edilen miktar bakımından da faiz yürütülmektedir.
Bu davalar nispi
harca tabidir. Her bir mal ve talep bakımından ne kadarlık kısmın dava
konusu edildiği açıkça belirtilmeli ve harcı yatırılmalıdır. Sadece harç
yatırılması tek başına yeterli değildir. Açıklaması da yapılmalı, talep sonucu açık
ve net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Açıklama olmaması ya da harcın hiç ya da
eksik yatırılması durumlarında, mahkeme bir defayı geçmemek üzere eksikliğin tamamlanması
için kesin süre verir.
Bu davalar kısmi
alacak davası şeklinde açılabilir. Deliller toplandıktan ve yeterli, denetime
elverişli ve hukuka uygun bilirkişi raporu ile talepler hesap edildikten sonra,
davacı davasını, harcını da ödemek kaydı ile ıslah edebilir.
TMK m. 234 ile hakime ayrıca, özel durumun gerektirdiği
hallerde, hesaplanan değerin uygun bir miktarda arttırılması konusunda takdir
yetkisi verilmiştir. Hakim bu yasa maddesini talep beklemeksizin resen
uygulamalıdır. Yasa koyucu, sağ kalan eşin geçim koşulları, tarımsal işletmenin
alım değeri, ayrıca tarımsal işletme kendisine ait olan eşin yaptığı yatırımlar
veya mali durumu özel hallerden saymıştır. Bu haller, sınırlı sayıda değildir.
Yukarıda yer alan ifadelerden sonra ise belirtmek isteriz
ki; mal tasfiyesi davası resen
araştırılan bir dava değildir. Hakim talep ile bağlıdır, talepten fazlaya
veya talepten farklı bir şeye hükmedemez. Bu nedenle, bu tür davaların mutlaka bir avukat aracılığı ile açılması ve takip edilmesi gerekmektedir.
Av. Kübra Gözde ELİKÇİOĞLU
[1] Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E. 2016/261 - K.
2016/495 ve T. 19.1.2016
sayılı kararı. Kaynak: www.kazanci.com
(Erişim Tarihi: 21.09.2016 )
[2] GENÇCAN, Ömer Uğur; Mal Rejimleri Hukuku,
Yetkin Yayınları, Ankara 2010, s 418.
[3] Gençcan, Mal Rejimi Hukuku, s 419.
[4]
Gençcan, Mal Rejimi Hukuku, s 419.
[5]
Gençcan, Mal Rejimi Hukuku, s 420.