21 Eylül 2016 Çarşamba

EŞLERDEN BİRİNİN ÖLÜMÜ HALİNDE MAL REJİMİNİN TASFİYESİ DAVASI

EŞLERDEN BİRİNİN ÖLÜMÜ HALİNDE
MAL REJİMİNİN TASFİYESİ DAVASI

Mal rejiminin sona erme nedenlerinden birisi de eşlerden birinin ölümüdür ( TMK m. 225/1). Bu durumda sağ kalan eş, ölen eşin mirasçılarına karşı mal rejiminin tasfiyesi davasını yöneltebileceği gibi, ölen eşin mirasçıları da bu davayı sağ kalan eşe yöneltebilirler. 

Sağ kalan eşin, mirasçılık sıfatının olup, olmadığı bu davanın açılması için önem arz etmez. Yani mirasın reddi gibi bir sebeple, mirasçılık sıfatı bulunmayan sağ kalan eş de, bu davayı açabilir.

Bu davalarda, zamanaşımı süresi 10 yıldır.

Bu davalarda, mirasçılar açısından ihtiyari dava arkadaşlığı mevcuttur. Zira mal rejimi tasfiyesi davaları ayni davalar değildir. Yani, dava konusu bir ayın değil paradır. Mirasçılar terekenin para borçlarından dolayı müteselsilen sorumludur. Yani terekeden alacaklı bir kimse, alacağını mirasçılardan herhangi birine yöneltebilir. Ancak, tüm mirasçıların, terekenin borçlarından miras payı oranlarında sorumlu olmaları ve yargılamanın sağlıklı ilerleyebilmesi açısından, kendisine dava yöneltilmeyen mirasçı(lar), kendisine dava yöneltilen diğer mirasçı(lar) yanında fer’i müdahil olarak davaya katılabileceği gibi, kendisine dava yöneltilen mirasçı(lar), davanın diğer mirasçı(lara)ya ihbarını da talep edebilirler. Burada karşı davaya ilişkin halleri saklı tutmaktayız. Zira kendisine sağ kalan eş tarafından mal rejiminin tasfiyesi davası yöneltilen mirasçı, sağ kalan eşe karşı, karşı dava açabilir.

Bu davalarda görevli mahkeme aile mahkemesidir. Aile Mahkemesi olmayan yerlerde bu davalara, HSYK tarafından belirlenen Asliye Hukuk Mahkemeleri, “Aile Mahkemesi” sıfatı ile bakar.

Bu davalarda yetkili mahkeme, ölen eşin son yerleşim yeri mahkemesidir( TMK m. 214/1 -1). Bu yetki kesindir[1]. Bu nedenle Mahkeme yetkili olup olmadığını resen dikkate alacağı gibi taraflar da yargılamanın her aşamasında yetki itirazında bulunabilirler. Zira yetkinin kesin olduğu hallerde, yetki bir dava koşuludur(HMK m.114/1 – ç).

Mal rejiminin, eşlerden birinin ölümü ile sona ermesi halinde terekenin tasfiyesi de ancak mal rejimin tasfiyesinden sonra mümkündür[2]. Zira mal rejiminden kaynaklanan borç aynı zamanda terekenin de borcudur ve terekenin, bu borç ödenmeden tasfiyesi düşünülemez[3].

Sağ kalan eş ve ölen eşin mirasçıları, eşler arasında yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi geçerli ise; diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibidir. Alacaklar takas edilir. Alacakların takası sonucunda hak sahibi olma sağ eşin ya da ölen eşin alacağının miktarına göre farklılık gösterir[4]. Sağ kalan eşin katılma alacağı, ölen eşten fazla ise, ölen eşin mirasçıları sağ eşe ödeme yapmak durumunda kalır[5]. Bu durumun tam tersi yani sağ kalan eşin, ölen eşin mirasçılarına da ödeme yapması söz konusu olabilir.

Bu davada, eşler arasında yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi söz konusu ise davacı mal rejiminin tasfiyesi sırasında alacağa ilişkin olmak üzere iki talepte bulunabilir: Katılma Alacağı talebi ve Değer Artış Payı talebi. 

Eğer ki evlilik 01.01.2002 tarihinden önce gerçekleşmişse, eşlerin 01.01.2003 tarihine kadar herhangi bir mal rejimi belirleyip belirlemediklerine ya da rejimin başlangıcını evlenme tarihine kadar çekip çekmediklerine göre değişmek üzere bu davalarda katkı payı alacağı talebinde de bulunulabilir. Bu talep mal ayrılığı rejimine ilişkin bir taleptir. Edinilmiş mallara katılma rejiminde, böyle bir talepte bulunulamaz. Eğer ki bulunur ise, hakimin yanlışlığı düzeltmesi ve bu talebi değer artış payı alacağı talebi olarak değerlendirmesi gerekmektedir.

Katılma alacağı: Mal rejimi tasfiyesi sonunda bir artık değer kalırsa kural olarak her eş veya mirasçı, diğer eşe ait artık değeri eşit olarak paylaşır. Paylaşıma konu olan miktar da o eşin katılma alacağını oluşturur.

Değer artış payı alacağı: Bir eşin, diğer eşe ait her türlü malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına, hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın yaptığı katkıdan doğan alacaktır.

Mal rejimi tasfiye edilirken, kural olarak, malların sürüm değeri dikkate alınır (TMK m. 232). Sürüm değer, uygulamada piyasa değeri ya da rayiç değer olarak da adlandırılmaktadır.  Sürüm değeri, dava konusu malın tasfiye esnasındaki durumuna göre özel bir yarım yapılmakla birlikte, Yargıtay tarafından, kural olarak, karar tarihine en yakın değer olarak belirtilmektedir.

Tarımsal işletmelerde ise TMK m. 233’te sıralı koşulların oluşması durumunda, tarımsal işletmenin gelir değeri dikkate alınacaktır.

Davacı ayrıca, her bir talebi bakımından dava tarihinden itibaren yasal faiz talebinde bulunabilir. Davacının dilekçesinde faizi talep ettiğini belirtilmesi yeterlidir. Faiz türünün belirtilmemesi önem taşımaz. Zira hakim, Türk Hukukunu resen uygular(HMK m. 3). Dava dilekçesinde faiz talep edilmez ise ıslah ile birlikte faiz talep edilemez. Dava dilekçesinde faiz talep edilmiş ise, ıslaha kadar olan kısım bakımından dava tarihinden, ıslah edilen miktar bakımından ise ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülebiliyorken artık Yargıtay'ın güncel kararları ile bu durum değişmiş olup, dava dilekçesinde faiz talep edilmesi yeterli görülmekte, ıslah dilekçesinde faiz talep edilmese dahi ıslah ile davaya dahil edilen miktar bakımından da faiz yürütülmektedir.

Bu davalar nispi harca tabidir. Her bir mal ve talep bakımından ne kadarlık kısmın dava konusu edildiği açıkça belirtilmeli ve harcı yatırılmalıdır. Sadece harç yatırılması tek başına yeterli değildir. Açıklaması da yapılmalı, talep sonucu açık ve net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Açıklama olmaması ya da harcın hiç ya da eksik yatırılması durumlarında, mahkeme bir defayı geçmemek üzere eksikliğin tamamlanması için kesin süre verir.

Bu davalar kısmi alacak davası şeklinde açılabilir. Deliller toplandıktan ve yeterli, denetime elverişli ve hukuka uygun bilirkişi raporu ile talepler hesap edildikten sonra, davacı davasını, harcını da ödemek kaydı ile ıslah edebilir.

TMK m. 234 ile hakime ayrıca, özel durumun gerektirdiği hallerde, hesaplanan değerin uygun bir miktarda arttırılması konusunda takdir yetkisi verilmiştir. Hakim bu yasa maddesini talep beklemeksizin resen uygulamalıdır. Yasa koyucu, sağ kalan eşin geçim koşulları, tarımsal işletmenin alım değeri, ayrıca tarımsal işletme kendisine ait olan eşin yaptığı yatırımlar veya mali durumu özel hallerden saymıştır. Bu haller, sınırlı sayıda değildir.

Yukarıda yer alan ifadelerden sonra ise belirtmek isteriz ki; mal tasfiyesi davası resen araştırılan bir dava değildir. Hakim talep ile bağlıdır, talepten fazlaya veya talepten farklı bir şeye hükmedemez. Bu nedenle, bu tür davaların mutlaka bir avukat aracılığı ile açılması ve takip edilmesi gerekmektedir.


Av. Kübra Gözde ELİKÇİOĞLU




[1]  Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E. 2016/261 - K. 2016/495 ve T. 19.1.2016 sayılı kararı. Kaynak: www.kazanci.com (Erişim Tarihi: 21.09.2016)
[2]  GENÇCAN, Ömer Uğur; Mal Rejimleri Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2010, s 418.
[3]  Gençcan, Mal Rejimi Hukuku, s 419.
[4] Gençcan, Mal Rejimi Hukuku, s 419.
[5] Gençcan, Mal Rejimi Hukuku, s 420.