22 Ekim 2016 Cumartesi

İŞE İADE DAVASINDA ASIL İŞVEREN - ALT İŞVEREN İLİŞKİSİ BAKIMINDAN HUSUMET VE SORUMLULUK




Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde, belirsiz süreli iş sözleşmesi çerçevesinde çalışmakta olan ve en az 6 aylık kıdemi olan işçi, iş sözleşmesinin geçerli bir sebep olmaksızın işveren tarafından fesih edilmesi halinde, bu fesih bildirimini tebliğ aldığı günden itibaren 1 aylık süre içerisinde işe aide davası açabilir. Bu davanın açılması için aranan 6 aylık kıdem, yeraltında çalışan işçiler bakımından aranmaz( İş Kanunu m. 18 – 19 – 20).

İşe iade davası neticesinde, mahkemece işverence, geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı tespit edilirse işçinin, işverene işe başlamak üzerine başvurması ve işverenin de bir ay içerisinde işçiyi işe başlatması gerekir. İşçiyi, süresinde işe başlatmayan işveren işçiye en az 4 aylık ve en çok 8 aylık ücreti tutarında tazminatı (işe başlatmama tazminatı) ödemekle yükümlü olur. Bu tutar Mahkemece, işe iade davası sonucunda belirlenir. Ayrıca, işveren işçiye, çalıştırmadığı süre için de en çok 4 aylık ücret ve diğer haklarını da( boşta geçen süre ücreti) ödemek zorundadır(İş Kanunu m. 21).

İşte tam bu noktada, işe iade davalarında; asıl işveren – alt işveren ilişkisi ya da asıl işveren – alt işveren ilişkisinin muvazaalı olması durumunlarında husumetin kime yöneltileceği hususu gündeme gelmektedir.  

Halk arasında taşeron firma olarak isimlendirilen alt işveren ile asıl işveren arasındaki ilişki İş Kanununu “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinde düzenlenmiştir.  Alt işveren; bir iş yerinde yürütülen mal ve hizmet üretimine dair asıl işin bir bölümünde veya yardımcı işlerde, işletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektiren alanlarda iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini, sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren olarak tanımlanabilir. Alt işverenin, iş aldığı işveren ise asıl işveren olarak adlandırılabilir.

Bu tanımlamalara göre asıl işveren - alt işveren ilişkisinin varlığından söz edebilmek için:
1. İki ayrı işverenin olması,
2. Mal veya hizmet üretimine dair bir işin varlığı,
3. İşçilerin sadece asıl işverenden alınan iş kapsamında çalıştırılması,
4. Tarafların muvazaalı bir ilişki içine girmemeleri gerekmektedir.

Alt işverene yardımcı işin verilmesinde bir sınırlama olmasa da, asıl işin bir bölümünün teknolojik uzmanlık gerektirmesi zorunludur. Alt İşverenlik Yönetmeliğinin 11. maddesinde de asıl işin bir bölümünün alt işverene verilebilmesi için “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektirmesi” şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerektiği belirtilmiştir.

Asıl işveren – alt işveren ilişkisinde muvazaa olmayan durumlarda; Mahkeme, işçinin alt işveren nezdinde işe iadesine karar verecektir. Ancak Mahkeme, belirleyeceği boşta geçen süre ücreti ve işe başlatmama tazminatından ise alt işveren ile birlikte asıl işvereni de müteselsilen sorumlu tutacaktır. Bu nedenle husumetin hem asıl işverene hem de alt işverene yöneltilmesi gerekmektedir.

Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin E. 2014/2876 - K. 2014/4112 - T. 27.2.2014 sayılı kararı da: “… Asıl işveren iş ilişkisinde iş sözleşmesinin tarafı bulunmadığından, asıl işverenin işe iade yönünde bir yükümlülüğünden söz edilemez. Asıl işverenin işe iade kararı sonrası işçinin işe başlamak için başvurması ve alt işverenin işe almamasından kaynaklanan işe başlatmama tazminatı ile dört aya kadar boşta geçen süre ücretinden alt işverenle birlikte sorumluluğu vardır.” şeklindedir.

Asıl işveren – alt işveren ilişkisinde muvazaa olması durumunda ise; alt işverenin işçisi gibi gösterilen işçinin husumetin yine hem asıl işverene hem de alt işverene yöneltilmesi gerekmektedir. Ancak burada fark edecek husus şudur ki, muvazaa durumunda Mahkeme işçinin işe iadesine asıl işveren yönünden karar verecek, boşta geçen süre ücreti ile işe başlatmama tazminatı bakımından ise asıl işveren ile birlikte alt işvereni de müştereken ve müteselsilen sorumlu tutacaktır.

Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin E. 2016/17812 - K. 2016/12321 - T. 6.6.2016 sayılı kararı da:
“ … davalılar arasında muvazaa bulunması sebebiyle davacının asıl işveren olan davalı belediyeye iadesine, maddi sorumluluk açısından ise davalıların müştereken ve müteselsilen sorumluluğuna karar verilmesi gerekmektedir.” Şeklindedir.

İşe iade davalarında, kural olarak ispat yükü davalı işverene ait olup, işçinin fesih sebebinin başka bir hususa dayandığına ilişkin ileri süreceği her iddia, işçiyi ispat yükü altına sokacaktır. Dava dilekçesinde ve yargılama sürecinin her aşamasında bu hususa dikkat edilmesi gerekmektedir.

                                                                                               Av. Kübra Gözde ELİKÇİOĞLU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder