Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde, belirsiz
süreli iş sözleşmesi çerçevesinde çalışmakta olan ve en az 6 aylık kıdemi olan
işçi, iş sözleşmesinin geçerli bir sebep olmaksızın işveren tarafından fesih
edilmesi halinde, bu fesih bildirimini tebliğ aldığı günden itibaren 1 aylık
süre içerisinde işe aide davası açabilir. Bu davanın açılması için aranan 6 aylık
kıdem, yeraltında çalışan işçiler bakımından aranmaz( İş Kanunu m. 18 – 19 –
20).
İşe iade davası neticesinde, mahkemece işverence, geçerli
sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı tespit edilirse
işçinin, işverene işe başlamak üzerine başvurması ve işverenin de bir ay
içerisinde işçiyi işe başlatması gerekir. İşçiyi, süresinde işe başlatmayan
işveren işçiye en az 4 aylık ve en çok 8 aylık ücreti tutarında tazminatı (işe
başlatmama tazminatı) ödemekle yükümlü olur. Bu tutar Mahkemece, işe iade
davası sonucunda belirlenir. Ayrıca, işveren işçiye, çalıştırmadığı süre için
de en çok 4 aylık ücret ve diğer haklarını da( boşta geçen süre ücreti) ödemek
zorundadır(İş Kanunu m. 21).
İşte tam bu noktada, işe iade davalarında; asıl işveren –
alt işveren ilişkisi ya da asıl işveren – alt işveren ilişkisinin muvazaalı
olması durumunlarında husumetin kime yöneltileceği hususu gündeme gelmektedir.
Halk arasında taşeron firma olarak isimlendirilen alt
işveren ile asıl işveren arasındaki ilişki İş Kanununu “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinde
düzenlenmiştir. Alt işveren; bir iş
yerinde yürütülen mal ve hizmet üretimine dair asıl işin bir bölümünde veya
yardımcı işlerde, işletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle uzmanlık
gerektiren alanlarda iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini, sadece bu
işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren olarak tanımlanabilir. Alt
işverenin, iş aldığı işveren ise asıl işveren olarak adlandırılabilir.
Bu tanımlamalara göre asıl işveren - alt işveren ilişkisinin
varlığından söz edebilmek için:
1. İki ayrı işverenin olması,
2. Mal veya hizmet üretimine dair bir işin varlığı,
3. İşçilerin sadece asıl işverenden alınan iş kapsamında
çalıştırılması,
4. Tarafların muvazaalı bir ilişki içine girmemeleri
gerekmektedir.
Alt işverene yardımcı işin verilmesinde bir sınırlama olmasa
da, asıl işin bir bölümünün teknolojik uzmanlık gerektirmesi zorunludur. Alt
İşverenlik Yönetmeliğinin 11. maddesinde de asıl işin bir bölümünün alt
işverene verilebilmesi için “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik
sebeplerle uzmanlık gerektirmesi” şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerektiği
belirtilmiştir.
Asıl işveren – alt işveren
ilişkisinde muvazaa olmayan durumlarda; Mahkeme, işçinin alt işveren
nezdinde işe iadesine karar verecektir. Ancak Mahkeme, belirleyeceği boşta
geçen süre ücreti ve işe başlatmama tazminatından ise alt işveren ile birlikte
asıl işvereni de müteselsilen sorumlu tutacaktır. Bu nedenle husumetin hem asıl
işverene hem de alt işverene yöneltilmesi gerekmektedir.
Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin E. 2014/2876 - K. 2014/4112 -
T. 27.2.2014
sayılı kararı da: “… Asıl işveren iş ilişkisinde iş sözleşmesinin tarafı
bulunmadığından, asıl işverenin işe iade yönünde bir yükümlülüğünden söz
edilemez. Asıl işverenin işe iade kararı sonrası işçinin işe başlamak için
başvurması ve alt işverenin işe almamasından kaynaklanan işe başlatmama
tazminatı ile dört aya kadar boşta geçen süre ücretinden alt işverenle birlikte
sorumluluğu vardır.” şeklindedir.
Asıl işveren – alt işveren
ilişkisinde muvazaa olması durumunda ise; alt işverenin işçisi gibi gösterilen işçinin
husumetin yine hem asıl işverene hem de alt işverene yöneltilmesi
gerekmektedir. Ancak burada fark edecek husus şudur ki, muvazaa durumunda
Mahkeme işçinin işe iadesine asıl işveren yönünden karar verecek, boşta geçen
süre ücreti ile işe başlatmama tazminatı bakımından ise asıl işveren ile
birlikte alt işvereni de müştereken ve müteselsilen sorumlu tutacaktır.
Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin E. 2016/17812 - K. 2016/12321 -
T. 6.6.2016
sayılı kararı da:
“ … davalılar arasında muvazaa bulunması sebebiyle davacının
asıl işveren olan davalı belediyeye iadesine, maddi sorumluluk açısından ise
davalıların müştereken ve müteselsilen sorumluluğuna karar verilmesi
gerekmektedir.” Şeklindedir.
İşe iade
davalarında, kural olarak ispat yükü davalı işverene ait olup, işçinin fesih
sebebinin başka bir hususa dayandığına ilişkin ileri süreceği her iddia, işçiyi
ispat yükü altına sokacaktır. Dava dilekçesinde ve yargılama sürecinin her
aşamasında bu hususa dikkat edilmesi gerekmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder